Yıllarca ‘Amiral Gemi’ yöneticisi Özkök yine medyanın satır arasını gözler önüne serdi: Erdoğan’ın uçağındaki gazeteci
Cumhurbaşkanının dış gezileri pop sosyolog olarak hep ilgimi çekiyor.
Her dış gezide, Cumhurbaşkanına ait A330 uçağından gelen fotoğrafı merakla bekliyorum.
Cumhurbaşkanının hep aynı masada, aynı dekorun önünde, etrafında davetli gazetecilerle çektirdiği fotoğraflar bunlar.
Bir Kremlinolog gibi o fotoğrafı inceliyorum.
Rejimin “Medya Nomenklaturasına” kimler giriyor kimler çıkıyor…
Kim oturuyor kim ayakta…
Cumhurbaşkanın sağ ve sol tarafında kim oturuyor.
Kaç kadın gazeteci var, o gazetecilerin çalıştığı gazetelerin tirajı, Televizyonların reytingi ne…
Her gezinin değişmezleri var, değişenleri var.
NEW YORK GEZİSİNDEN NİYE TEK KARE GELMEDİ
Günlerdir New York gezisinden gelecek fotoğrafı bekliyorum.
Aradan neredeyse üç hafta geçti hiçbir fotoğraf gelmedi.
Bunun üzerine araştırmaya giriştim ve şunu öğrendim.
Bu gezide uçağın içinde fotoğraf çekilmemiş.
Cumhurbaşkanı gazetecilerle Türkevi’nde konuşmuş. Sanıyorum o nedenle uçakta konuşmadı.
Kısaca Türkevi’nde çekilen toplu fotoğraftan bir sonuç çıkaramadım.
Çünkü o karede New York’ta bulunan başka gazeteciler de olduğu için A330 kadrosunu tam çıkaramadım.
NEW YORK’TAN GELEN KAREDE BİR KİŞİ DİKKATİMİ ÇEKTİ
Fotoğrafta kenarda duran tanıdığım bir kişi vardı.
Çok takdir ettiğim bir gazeteci olan Adem Metan…
Adem bir Youtuber. Instagram, X ve Youtube üzerinden yayın yapıyor.
“Tek kişilik bir yeni medya mensubu” yani.
Dolayısıyla kendi imkanları ile New York’a gitmiş olma ihtimali pek yoktu.
Biraz araştırınca benim açımdan çok ilginç bir gelişmeyi yakaladım.
Adem Metan meğer Cumhurbaşkanın A330 uçağı ile New York’a gitmiş.
Yani Cumhurbaşkanı ile birlikte.
Geçen ay bir de Hadi Özışık’ı almışlardı.
A330 KARESİNDE İLK DEFA BİR YENİ MEDYA İNSANI
İşte bu benim açımdan çok olumlu bir gelişme.
Çünkü Cumhurbaşkanı bugüne kadar uçağına sadece klasik eski medya mensuplarını alıyordu.
Yani, ana geliri Kamu Varlığı Yönetimine bağlı kuruluşlardan gelen ilanlar olan iktidarın kontrolundaki gazeteler ile, televizyonların çalışanlarıydı kadrodaki gazeteciler.
Şimdi görüyorum ki, bu gezide ilk defa yeni medyadan bir gazeteci kadroya alınmış.
Uçağın içinden fotoğraf yoktu ama, kapısından ve New York’tan kareler vardı.
KÜLLİYE’DEN İKİNCİ YENİ MEDYA ADIMI BUGÜN 18’DE GELİYOR
A330’da bu gelişme olurken, ikinci bir adım da bugün atılıyor.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da Adem Metan’ın Youtube kanalına konuştu ve o mülakat bugün saat 18’de yayına sokuluyor.
Peki kimdir bu Adem Metan?
“Tek kişilik bir yeni medya insanı…” diyebilirim.
Dediğim gibi Youtube, Instagram ve X üzerinden yayın yapan tek kişilik bir medya.
İKTİDARA YAKIN AMA MUHALEFETE DE YAKIN
Aslında iktidara yakın bir gazeteci.
Ama hiçbir zaman bazıları gibi “Operasyon gazetecisi” olmuyor.
Muhalefet temsilcileri ile de konuşuyor.
Hem iktidar hem muhalefetle çok iyi ilişkiler kurmayı başarıyor.
Çok çalışkan.
İran Cumhurbaşkanının helikopterinin düştüğü yere İranlı gazetecilerden bile önce girmeyi başarabiliyor.
NEW YORK’TAKİ YALAN HABERİ O DÜZELTTİ
Onun A330’a binmesinin çok büyük bir yararı oldu.
New York’ta çok ilginç bir olay yaşandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma sırasında çekildiği söylenen bir fotoğraf sosyal medyada dolaşıma sokuldu.
Oysa bu sahte bir fotoğraftı ve gerçek fotoğrafı Adem Metan yayınladı.
Ayrıca A330 gazetecilerinin hiç yapmadığı bir şeyi de yaptı.
Renkli haberler geçti Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan’a ait.
Yani yeni medyanın farkını gösterdi.
TEK MERKEZDEN TAYİNLE EKRANA ÇIKAN KONUŞAN KAFALAR SEFALETİ
Bunu şöyle yorumluyorum.
AKP yöneticileri uzun süredir, tek merkezden yönetilen klasik medya rejiminin partiye yararı değil zararı olduğunun farkındaydı.
Öyle anlaşılıyor ki, şimdi Külliye çevresinde bazı insanlar da farkına varmaya başladı.
Tek merkezden tayinle ekrana çıkarılan konuşan kafaların sefaletini artık onlar de görüyor.
Ellerindeki bütün medya ile adeta tek parti rejimi gibi propaganda yapılan son seçimlerde, büyük şehirlerin hepsinde hem Cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci sırada kaldılar hem de yerel yönetimleri kaybettiler.
O nedenle AKP’nin makul insanları itibarı olmayan ve giderek “Rejim aparatı” haline gelen bir medyanın tamamına sahip olup, tek elden yönetmenin rejime hiçbir katkısı olmadığını görüyorlar.
Bağımsız internet haber siteleri, Youtube yayıncıları, Instagram ve X üzerinden yapılan yayınlar giderek etki alanını genişletiyor.
İKTİDAR MAHALLESİNDE İLETİŞİM BAŞKANLIĞI TEKELİNİN KIRILMASINDA İLK ADIMDIR BU
O nedenle, yeni medyanın A330’e girmesini, iktidarın medyaya bakışında küçük de olsa önemli bir gelişmenin işareti olarak değerlendiriyorum.
Eminim bunu bağımsız yeni medyanın öteki insanlarını da dikkate alma dönemi izleyecek.
Gün geçtikçe ve 2028’e yaklaştıkça bunun önemini daha da fark edecekler.
İktidar medyası mahallesinde tek merkezden iletişim rejiminin kırılmasında ilk adımdır bu…
Bir kenara not edin.
YENİ BİR AÇILIM SÖZ KONUSU OLACAKSA
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli son günlerde bir açılımdan söz ediyor.
Ben pek ihtimal vermiyorum.
Ama samimilerse bu açılımın cezaevlerindeki siyasi mahkumlardan ve İletişim Başkanlığı binasından başlamasında yarar var.
İKİNCİ YAZI
GÜNERİ BEY’İN EN SEVDİĞİ DERGİ DÜNYANIN EN ZENGİN İNSANINA SATILDI
Bugün en merakla beklediğim şey, Paris Match dergisi.
Çünkü dergi dünyanın en büyük lüks markaları şirketi olan LVMH’ye satıldı.
Ve yeni sahibinin yönetiminde ilk sayısı çıktı. Bakalım bir değişim var mı…
Haber, Güneri Cıvaoğlu’nu kaybettiğimiz 1 Ekim günü patladı.
Güneri Bey’in en sevdiği dergi olan Paris Match, dünyanın en zengin insanı ( Bazen 1 bazen 2 numara) olan Bernard Arnauld’un LVMH adlı kuruluşuna satılmıştı.
Paris Match benim de çok sevdiğim ve her sayısını merakla sonuna kadar okuduğum bir dergi.
Kâğıt medyanın bittiği bir dönemde hala her hafta 440 bin dergi satmayı hala başarıyorlar.
ÇOK ZENGİN BİR İNSAN BU DERGİYİ NEDEN ALMAK İSTER
LVMH’Nin sahibi Bernard Arnauld yıllardır bu dergiyi satın almak istiyor.
Sonunda başardı.
“Neden bu kadar istiyorsun” diye sorulduğunda şu cevabı verdi:
“ Çünkü Louis Vuitton, Dior ne kadar Fransız kurumu ise Paris Match da öyle bir Fransız kurumudur.”
Fransa’nın dünyanın önde gelen lüks markalarına sahip bir patronun düşüncesi böyle.
Satışla ilgili haberleri okurken düşündüm.
Hürriyet gazetesi de böyle “Türkiye’nin bir kurumuydu.”
Keşke el değiştirdikten sonra da o özelliğini korusaydı.
Hem iktidara hem muhalefete hem Türkiye’ye çok daha katkısı olurdu.
O nedenle Fransa’nın en zengin insanının böyle düşünmesi beni de düşündürttü.